Raporun tamamına ulaşmak için tıklayın
2022’ye Bakış
Bir yılı daha geride bıraktığımız şu günlerde çoğu düşünce kuruluşu geçmiş yılın muhasebesini yapmayı ve bir sonraki yıla ilişkin öngörülerde bulunmayı amaçlamaktadır. Bu raporumuzda biz geçtiğimiz yıla ilişkin bir değerlendirme yapma yoluna gitmeden 2022 yılı için Türkiye’yi de ilgilendiren ve uluslararası ilişkiler açısından önem taşıyan konu başlıklarına ilişkin görüşlerimizi paylaşacağız. Bunu yaparken adeta bir “kristal küreye” bakarak tahminlerde bulunma çabasına girmeksizin bu başlıklardaki trendleri analiz etmek suretiyle olası gelişmelere ilişkin geleceğe dönük düşünce projeksiyonunda bulunacağız.
Her şeyden önce günümüz uluslararası ortamında sistemik ve stratejik bir rekabetin giderek daha fazla kendisini hissettirmekte olduğu tespitini yapmak doğru olur. ABD, Çin ve bir ölçüde Rusya bu stratejik rekabetin ön plana çıkan oyuncularıdır. Bu oyunculardan her birinin bir diğerine karşı üstünlük sağlama mücadelesinde değişik yollardan sahip olduğu ortaklık ilişkilerini genişletmeye çalıştığı görülmektedir. ABD yönünden, bu, temelinde demokrasi, bireysel özgürlükler ve hukukun üstünlüğü olan ortak değerleri paylaşan ülkeleri bir araya getiren ortaklık ağının (G7, NATO, ABD-AB Zirveleri, Demokrasi Zirvesi ve son olarak AUKUS gibi) güçlü tutulması, Çin yönünden ise başta Kuşak ve Yol Girişimi olmak üzere ekonomik imkanlar sağlamak suretiyle işbirliği ağını geliştirmek şeklinde ortaya çıkmaktadır. Rusya’nın ise en azından şu an için, kurallara dayalı uluslararası nizamı kendisi açısından “kırmızı çizgi” olarak gördüğü alanlarda, özellikle ABD’yi ve müttefiklerinden Avrupa güvenliği hakkında muhtelif sınırlamaları kabul ettirmek suretiyle arzu ettiği davranış biçimine imale etme çabası içinde olduğu belirtilebilir. Ukrayna krizini bu bağlamda okumak gerekir.
Böyle bir ortamda ABD’nin dikkatini merkezinde Çin’in olduğu Asya-Pasifik bölgesine odaklarken NATO müttefikleri ve AB ülkesi işbirliği ortaklarından beklentisi onların özellikle Avrupa kıtasının ve yakın coğrafyasının güvenliği ve ekonomik istikrar ve refahı açısından anlamlı katkılarını ortaya koyacakları bir külfet paylaşımına destek vermeleri olmaktadır. 2022 yılında seçime girecek olacak Fransız Devlet Başkanı Macron’un Avrupa’nın savunma ve güvenlik alanında egemenliğinin güçlendirmesine dayalı siyasi projesine ABD yönetiminin bu kez ve bu konjonktürde daha sıcak yaklaştığı da görülmektedir. Macron’un bu seçimleri kazanması durumunda Almanya’daki iktidar değişikliğinin de etkisi ile AB’nin bu atılımının güç kazanması beklenebilir.
Stratejik rekabetin daha fazla hissedildiği yeni uluslararası ortamda demokratik ülkeler ve otoriter rejimlerle yönetilen ülkeler arasında mevcut ayrışmanın zamanla daha da keskinleşeceği söylenebilir. Başka bir deyişle dünyada stratejik seviyedeki kutuplaşmanın demokratik ülkeler grubu ile otoriter sistemler arasında şekillendiğini söylemek mümkündür. Böyle bir ortamda Batılı ülkelerde de son yıllarda hissedilen demokrasi alanındaki geriye gidişin durdurulması ve eksiklerin giderilmesi daha fazla üzerinde durulan öncelikli bir konu halini almaktadır. Öte yandan bu kutuplaşma kendisini birçok alanda gösterecektir. Belki Soğuk Savaş’a oranla daha az militerleşme riski taşıyan bu rekabet, ekonomi, teknoloji, dış yatırımlar ve uluslararası yönetişime bakış açısı gibi alanlarda daha belirgin olarak ortaya çıkmaktadır.
Bir diğer açıdan da stratejik rekabetin arttığı ve giderek daha karmaşık hale gelen güvenlik ortamında gelişen ve çığır açan teknolojilerin “oyun değiştirici” özelliğiyle bu rekabette iddiası olan oyuncular bakımından sınamalar ve fırsatlar yarattığı söylenebilir. Nitekim ABD’nin, müttefikleri ve küresel ortaklarıyla birlikte, rakiplerine karşı teknolojik üstünlüğünü korumaya dönük önlemler üzerinde daha fazla durduğuna tanık olmaktayız. Her ne kadar Çin rakiplerine karşı teknolojide üstünlük sağlamaya daha fazla yatırım yapsa, daha fazla kaynak ayırsa da en azından şu an için bu yatırımın geri dönüşü mevcut dengeyi kısa vadede lehine çevirecek bir boyutta değildir. Bununla birlikte bu rekabetin beraberinde getirdiği kamplaşma içinde rakip konumundaki ülkelerin teknolojik üstünlük sağlama ve bunu idame ettirmede özellikle tedarik zincirine ilişkin direnç ve dayanıklılık kapasitelerini (resilience) güçlendirme çabasında oldukları da bir gerçektir. Bu bağlamda büyük data, yapay zeka, otonom yetenekler, uzay, bulut teknolojileri, hipersonik ve yeni füze teknolojileri, kuantum ve bio teknolojiler gibi gelişen ve çığır açan teknolojilere erişim öncelikli bir hedef olmaktadır.
Bu teknolojilerden de yararlanmak suretiyle askeri, diplomatik, ekonomik, kültürel, enformasyon ve diğer alanlardaki taktikleri tek tek veya birlikte kullanmak suretiyle konvansiyonel güce başvurmaya gerek olmaksızın stratejik hedeflerine ulaşmada hibrit savaş metotlarının giderek daha fazla uygulamaya konduğu görülmektedir. Bu eskiden kinetik kuvvet kullanımının belirleyici olduğu barış zamanı ve çatışma arasında açık ve net olan ayrımı daha az belirgin hale getirmektedir. Hibrit faaliyetlere karşı toplumsal direnç ve dayanıklılığın artırılması giderek daha fazla önem kazanmaktadır. Siber saldırılar ve dezenformasyon kampanyaları her toplum bakımından tehdit ve sınama oluşturma özelliğindedir. Kritik altyapının korunması bu bağlamda ülkeler yönünden yaşamsal önemde bir konu olarak ortaya çıkmaktadır.
Uluslararası sistemin geleceği açısından belirleyici olacak olan, bu stratejik rekabet ortamında sıfır toplamlı oyun olarak görülen ihtilaflı alanların yanı sıra, bu rekabete taraf olan ülke ve ülke gruplarının ne ölçüde başka alanlarda işbirliğini geliştirebilecekleridir. Örneğin teknoloji konusunda gittikçe daha sert bir rekabete yönelecekleri görünen ABD ve Çin iklim değişikliği ile mücadelede ortak hedefler belirleyebilecekler midir? Keza silahların denetimi ve silahsızlanma alanında son yıllarda stres testinden geçmekte olan uluslararası anlaşmaların müzakeresine ve üstlenilecek yükümlülüklere Çin’i dahil etmek mümkün olabilecek midir? Veya Ukrayna krizinde ilave yaptırımları gündeme getiren AB ile Rusya Avrupa’nın güvenliğine katkı sağlayacak şekilde silahsızlanma anlaşmaları müzakere edebilecekler midir? EDAM Yönetimi ve üyeleri tarafından kaleme alınan bu raporda yer alan değerlendirmelerin ortaya koyduğu geleceğe dönük öngörülerin işte bu stratejik rekabet optiğinden okunması yararlı olacaktır.
Bu düşüncelerle okurlarımızın yeni yılını kutluyor, 2022 yılının ülkemize ve dünyaya barış, huzur ve refah getirmesini diliyoruz.